Ümraniye Mutlu Son Hizmeti – Masör Ece
Ümraniye Mutlu Son Hizmeti  – Masör Ece
Ümraniye Mutlu Son “özgür insanoÄŸlunun” her vakit “barbarların” öfkesini, nefretini çektiÄŸini öğrendim. Bana düşen görev ise, onlara karşı aynı öfke ve nefreti beslemekti. Böylelikle, fakatçsız, anlamsız bir talihsizliÄŸi omuzlamıyor, verilmesi gereken bir savaÅŸ vermiÅŸ oluyordum. Barres, Gide, Valery, Claudel: Yepyeni bir yazarlar kuÅŸağının adayışlarına katıldım ben de. YaÅŸlan benden büyük olan çaÄŸdaÅŸlarımın tüm romanlarım, tüm denemelerini, bütün yazılarını yutarcasına okuyordum. Onlarda kendimi bulmam oldukca doÄŸaldı; çünkü aynı tekneye binmiÅŸ gidiyorduk çoÄŸumuz. Ümraniye Mutlu Son ÅŸeklinde birer burjuva olan bu yazarlar da, huzursuzluk duyuyorlar, bunalıma kapılıyorlar, yerlerinin burası olmadığı duygusuna düşüyorlardı. SavaÅŸ, onları sınıfsal farkın aşılmaz engellerinden kurtarmadan, kendi oluÅŸumları içindeki güvenlerinden yoksun bırakmıştı. Hepsi de baÅŸkaldırmışlardı; ne var ki bu baÅŸkaldırı, yalnız ailelerine, akrabalarına, geleneklere, törelere yönelikti.
SavaÅŸ sırasında sürdürmek zorunda kaldıktan “düzmecelerden bıkmış olarak, artık her ÅŸeyle yüzyüze gelmek, her ÅŸeyi olduÄŸu gibi yorumlamak ve aka ak, karaya kara demek istiyorlardı. Toplumu alaÅŸağı etmek gibi bir düşünceleri olmadığı için, kendi deÄŸerli ruhlarının her anını, en küçük detaysına kadar incelemekle yetiniyor, “bireyin kendine karşı dürüst olmasını” öğütlüyorlardı. Bu yazarlar, tüm beylik görüşlere, tüm kliÅŸelere karşı çıkıyor ve baÅŸarısızlığına ÅŸahit oldukları büyüklerinden akıl almayı mutlaka reddediyorlardı. Sadece, büyüklerin aklını reddederken, onun yerine koyacak bir baÅŸka ÅŸey aramak çabasını da göstermiyorlar, bireyin hiçbir ÅŸeyle yerinmemesi gerektiÄŸinde direniyorlardı.
Ümraniye Mutlu Son
Ümraniye Mutlu Son bir çeÅŸit huzursuzluÄŸa, kargaÅŸaya tapınmaktı. Kafası çalışan her genç, bu bunalımın bir peygamberi sayılıyordu. 1925 yılında Paskalyadan önceki büyük perhiz esnasında, Peder Sanson, Notre-Dame’da verdiÄŸi vaızda “insan bunalımı”ndan söz etmiÅŸti. Yıpranmış, tükenmiÅŸ bir terbiye görüşüne karşı duydukları tepkiyle, en gözü kara olanlar, iyinin ve kötünün varlığından dahi şüphe duyacak kadar ileri gidiyorlardı. Bu gençler Dostoyevski’nin Ecinniler’ine hayrandılar. Dostoyevski, bir ilahtı onlar için. Bir kısmı, kibirli, burnu havada bir estetizmi savunuyor, ötekiler immoralizm bayrağı altoda toplanıyorlardı.
Ben de tıpta, çığandan çıkmış bu “iyi aile” çocuklarının durumundaydım. Ben de, derslikımdan kaçıyordum. Nereye gidecektim? “AÅŸağı katman”nın düzeyine inmek diye bir ÅŸey söz mevzusu olamazdı, insan, onları bu aÅŸağılık durumdan kurtarmaya yardımcı olmalıydı. Ne var ta tam o sıralarda günceme aktardığım görüşlerimde, Anatole France’ın yaÅŸamın amacını “haz”da bulan görüşüne duyduÄŸum tepki ile “sinemaları dolduran” işçilerin kaba maddeciliÄŸini birbirine karıştırıyordum. Yeryüzünde havama uygun bir yer bulunabileceÄŸini düşünmediÄŸim için, hiçbir yere yerleÅŸmemek fikrini içten benimsedim. Kendimi “bunalım” görüşüne adadım.
Çocukluğumdan beri mutlak içtenliğin peşindeydim. Çevremdekilerin tümü, yalanlara, yanlışlara karşıydılar; ancak, gerçekleri ustaca örtmekte de büyük titizlik gösterirlerdi. Şimdi içimden geldiği gibi mevzuşmakta kuvvetlik çekmem, çevremde geçerli olan kalp paralan kullanmaktan tiksinti duymamdan geliyordu. Hiç zaman kaybetmeden immoralizmin ilkelerini benimsedim. Hiç kuşkusuz, insanların öz çıkarlara darbe vurmalarını da, salt haz uğruna herhangi biriyle yatmalara da hoş görmüyordum. Ne var ta, bu davranışlar hazzı bir kalite alır, bir umutsuzluğun ve başkaldırının yansıması olur ve de doğal imgesel bir görünüm kazanırsa; akla gelebilecek tüm fenalükleri, cinayetleri, hücumları sineye çekmeye, benimsemeye hazırdım. Doğru bulunmayanı yapmak, saygıkıymet kiÜmraniyerle tüm bağlantıları koparmanın en ödünsüz yoluydu.
Son yorumlar